Savaş ve Göç Dalgasının Psikolojik Etkileri: Psikolog Eren Boz’un Görüşleri
Tarihin her döneminde savaşlar, insanların hayatında derin izler bırakmış ve bu izler sadece fiziksel kayıplarla sınırlı kalmamıştır. Savaşlar ve göç, bireylerin psikolojisini uzun vadede etkileyen önemli faktörlerdir. Psikolog Eren Boz, bu konuda önemli bilgiler vererek, savaşın ve göçün insanlar üzerindeki psikolojik etkilerini ele almıştır.
Savaşlar, bireylerin hayatında travmalar yaratır. Savaş bölgelerinde yaşayan insanlar, sürekli bir tehdit ve belirsizlik altında yaşamaktan dolayı yoğun bir stres yükü taşırlar. Dr. Eren Boz, savaşın etkilerinin çoğunlukla travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi psikolojik sorunlarla kendini gösterdiğine dikkat çekiyor. Çocuklar ise, özellikle güvenli bir ortamda büyümeleri gereken yaşlarda, patlama sesleriyle irkilir, kayıplarla büyürler. Bu travmalar, ilerleyen yıllarda depresyon, anksiyete ve sosyal ilişkilerdeki zorluklar gibi sorunlara yol açabiliyor.
Savaşın bir sonucu olarak gerçekleşen göç de, bireyler üzerinde derin psikolojik etkiler yaratır. Evlerini terk eden insanlar, sadece fiziksel değil, kimlik ve aidiyet duygularının sorgulandığı bir dönüşüm süreci yaşarlar. Göçmenler, gittikleri ülkelerde genellikle ayrımcılık ve yabancılaşma gibi zorluklarla karşılaşırlar, bu da onların zaten kırılgan olan psikolojik durumlarını daha da kötüleştirir. Öte yandan, göç edilen ülkenin yerli halkı da bu durumu psikolojik olarak hissedebilir. Suç oranlarının artacağına, kültürel farklılıkların kendi yaşam tarzlarını tehdit edeceğine dair endişeler yaşanabilir. Bu durum, hem göçmenler hem de yerli halk arasında gerilim yaratabilir.
Savaş ve göçün olumsuz etkilerinin hafifletilmesi için psikolojik destek ve travma odaklı terapiler kritik bir rol oynar. Dr. Boz, özellikle çocuklar için travma odaklı terapilerin, onların duygusal iyileşmelerine katkı sağladığını belirtiyor. Bunun yanı sıra, psikolojik ilk yardım, savaş ve göç süreçlerinde travma yaşayan bireylerin başa çıkmalarına yardımcı olur.
Psikolojik ilk yardım, kriz anlarında psikolojik desteğe ihtiyaç duyan bireylere empati ve anlayışla yaklaşarak onlara yardımcı olmayı hedefler. Dr. Boz, bu desteğin güven ve mahremiyet duygusu yaratmaya yönelik olduğunu vurguluyor. Savaş bölgelerinde veya göçmen kamplarında, bu tür bir yardım, bireylerin duygusal dengeye ulaşmalarını sağlar. Çocuklara güvenli bir alan yaratmak ve basit oyunlarla destek olmak, iyileşme sürecinde büyük fark yaratabilir. Aynı şekilde, yetişkinlerin de hikayelerini anlatmalarına izin verilmesi, duygusal yüklerini paylaşmalarına olanak tanır.
Psikolojik ilk yardım yalnızca bireyler için değil, toplumsal düzeyde de etkilidir. Göçmenlerin yeni ülkelerine uyum sağlamaları sırasında onlara yardımcı olacak sosyal destek ağları oluşturulması, yalnızlık hissini hafifletebilir ve yeni bir aidiyet duygusunun oluşmasına yardımcı olabilir. Bu tür destek sistemleri, göç ve savaş nedeniyle psikolojik olarak zedelenen bireylerin iyileşme sürecine önemli katkılar sunar.
Dr. Eren Boz, savaş ve göçün insan yaşamının en zorlayıcı deneyimlerinden biri olduğunu belirterek, bu süreçlerin bireyler ve toplumlar üzerindeki psikolojik etkilerini anlamanın önemine vurgu yapıyor. Uygun destek sağlamak ve özellikle psikolojik ilk yardım yöntemlerini etkin bir biçimde uygulamak, daha dayanıklı ve empatiye dayalı bir gelecek inşa etmek için kritik bir adımdır. Her bir travma, bir insan hikayesini taşır ve bu hikayeler, iyileşme ve dayanışma için bir çağrı niteliğindedir. Psikolojik ilk yardım, bu çağrıya verilen anlamlı bir yanıt olarak, bireylerin yeniden umut bulmalarına ışık tutar. Bu sürecin hem göç eden millet hem de göç alan ülke için psikolojik etkilerinin büyük olduğu unutulmamalıdır.
Kaynak : BSHA
